Her geçen gün derinleşen yalnızlığımda artık debelenip çırpınmayı bıraktım bekliyorum. Neyi mi? Hayır bir kurtarıcı ya da çözümü değil. Beklediğim şey kafamın içindeki soruların cevapları sadece... Bir çözüm bulmak istiyor muyum mesela yahut devam etmeye gücüm var mı? Haykırışlarımın, çığlıklarımın kocaman devasa bir boşlukta kaybolduğu bir karanlıktayım. Kaybolduğu ifadesi yanlış... Karanlık, soğuk ve ıssız bir boşluğun sevincimi, neşemi, mutluluğumu hatta her şeyden önemlisi ise umudumu yuttuğu işte o karadelik. Ne yapmak istiyorum? Ne işim var benim burada? Nasıl gelmiştim ya da... Asıl önemlisi ise bir kurtarıcı ya da çözü gelse çıkmak istiyor muyum? Yoksa o karadelikten kendi gezegenimi yaparak mı çıkacağım?
Yenidoğan masum bir bebeğin
dünyaya gelişi sanki çektiğim bu doğum sancısı. Ölesiye yaşama isteği. Ölüm için hayatta kalma mücadelesi. Bir bebek hem bin bir umutla dünyaya gelirken hem de ana rahminden, en çok güvendiği ve kendini en güvenli hissettiren o huzur dolu mabedinden ayrılmanın verdiği dayanılmaz acının ıstırabıyla, er ya da geç bir gün öleceğini bile bile yaşamak için çırpınırcasına hayata tutunmaya çalışması. Her gün yaşayacağı hayal kırıklıkların rağmen yine de hayal etmekten vazgeçmemesi ve en sonunda kaçınılmaz son. Hayalini bile kurmadığı ölümün soğuk kollarına ruhunu teslim etmesi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder